Âhirzamânın dehşetli fitneleri içinde büyük tahribâta uğrayan îmân kalesi, "İ'câz-ı Kur'ân'ı beyân et!" emrine muhatab olan Bedîuzzamân Saíd Nursî'nin te'lif ettiği Risâle-i Nûr eserleri ile yeniden tamir ediliyor. Yaklaşık altı bin sayfalık Risâle-i Nûr Külliyyâtı içinde vecîz ve derin mânâları ile ayrı bir mevkii olan Mesnevî-i Nuriyye, Molla Muhammed el-Kersî tarafından tercüme, şerh ve îzâh ediliyor. Orijinal metni Arapça olan Mesnevî-i Nuriyye şu bölümlerden meydana geliyor: “Lem’alar, Reşhalar, Lâsiyyemâlar, Katre, Habâb, Habbe, Zehre, Zerre, Şemme, Şu‘le, Nokta.”

İlk cildi istifadeye sunulan Arabî Mesnevî-i Nûriyye'den şimdilik; Lem’alar, Reşhalar, Lâsiyyemâlar'ın meâl ve şerhi yayınlandı. İnşaallah diğer bölümler de peyderpey neşredilecek.

Mesnevî-i Nûriyye'nin te'lif sebebi olarak "Eski Said, ziyâde ulûm-i akliyye ve felsefiyyede hareket ettiği için, hakikatü'l-hakáika karşı ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser ehl-i tarikat gibi yalnız kalben harekete kanaat etmedi. Çünkü aklı, fikri hikmet-i felsefiyye ile bir derece yaralı idi" ifadesini kullanan Saíd Nursî, enfüsî dairede yaptığı savaşı nasıl kazandığını şöyle belirtiyor:

"Yeni Saíd'in münâzarasıyla, nefis ve Şeytanın tam mağlûb edilmesi ve susturulması gibi, Risâle-i Nûr dahi yaralanmış talib-i hakikatı kısa bir zamanda tedavi ettiği gibi, ehl-i ilhad ve dalâleti de tam ilzam ve iskât ediyor. Demek bu Arabî Mesnevî Mecmuası, Risâle-i Nûr'un bir nevi çekirdeği ve fidanlığı hükmündedir. Bu mecmuanın yalnız dâhilî nefis ve Şeytanla mücadelesi, nefs-i emmarenin ve Şeytan-ı cinnî ve insînin şübehâtından tamamıyla kurtarıyor. Ve o malûmat ise, meşhûdât hükmünde ve ilmelyakîn ise, aynelyakîn derecesinde bir itmi'nân ve bir kanaat veriyor."

Büyük bölümünde tevhîd, haşir, nübüvvet ve Kur'ân'ın hak kelâm oluşuna dair konular bulunan Mesnevî-i Nûriyye, vecîz cümleleri ile diğer Risâle-i Nur eserlerinden farklı bir özellik taşıyor. Nefis, Şeytan, felsefî saplantılar gibi amansız düşmanlarla mücadelenin yer aldığı bu eser, Üstâd Bedîuzzamân'ın ifadesiyle, "Eski Said'in de terakkiyat-ı fikriye ve kalbiyesinde, yalnız kendisi anlayacak bir surette, gayet kısa cümlelerle ve gayet muhtasar bir ifade ile uzun hakikatlara kısa kelimelerle işaretler nev'inde o mecmuayı yazdığı için, bir kısmını en müdakkik âlimler de zorla anlayabilir. Eğer tam izah olsa idi, Risâle-i Nûr'un mühim bir vazifesini görecekti. Demek o fidanlık Mesnevî, turuk-u hafiye gibi enfüsî ve dâhilî cihetinde çalışmış; kalb ve ruh içinde yol açmaya muvaffak olmuş. Bahçesi olan Risâle-i Nûr, hem enfüsî, hem ekseri cihetinde turuk-u cehriye gibi âfâkî ve haricî daireye bakıp marifetullaha geniş ve her yerde yol açmış. Âdeta Musa Aleyhisselâm'ın asâsı gibi nereye vurmuş ise su çıkarmış."

Müellif-i muhteremin de vurguladığı gibi gayet muhtasar ifadelerle yazıldığı için şerh ve izaha büyük nisbette ihtiyaç gösteren Arabî Mesnevî-i Nûriyye, Molla Muhammed el-Kersî ve riyasetindeki ilmî bir heyet tarafından ele alındı. Hiçbir kelime ve cümlesi atlanmadan bütün orijinal metnin Türkçe meâli verildikten sonra, konunun ihtiyacına göre şerh ve izah edildi. 

Adeta bir savaş sahnesini andıran kitabın, "îmânı taklîdden tahkíke, tahkíkten ilmelyakín mertebesine, ilmelyakín mertebesinden aynelyakín derecesine, aynelyakín derecesinden hakkalyakíne" götürdüğü anlaşılırken; küfür, şirk, nifâk, şüphe, vesvese gibi düşmanların enfüsî dairede tam bir bozguna uğratıldığı da dikkat çekiyor.

Giriş Yap

Giriş Yapın ve Hesabınızı Yönetin

Bir Hesabınız Yok mu? Üye Ol