Rumûzu’l-Kur’ân (1-5)
Muhammed Doğan / Molla Muhammed el-Kersî
-
Keşfü’l-Envâr Külliyyâtı
- Tesettür Risalesi'nin Şerhi
- Yirmi Altıncı Söz'ün Zeyli ve Hàtimesi'nin Şerhi ile Beşinci Mektûb'un Şerhi
- On Birinci Söz'ün Şerhi
- Dokuzuncu Söz'ün Şerhi
- Ene Risâlesi'nin Şerhi
- İkinci İşâret’in Şerhi
- Kader Risâlesi Şerhi (Genişletilmiş Yeni Baskı)
- Yirmi Üçüncü Lem‘a, Tabîat Risâlesi’nin Şerhi
- On Dördüncü Lem‘a’nın İkinci Makámı’nın Şerhi
- Münâzarât'ın Şerhi
- Haşir Risâlesi’nin Şerhi
- Hüve Nüktesi ve Şerhi
- Yirmi Dokuzuncu Söz ve Şerhi
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (1. Cild)
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (2. Cild)
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (3. Cild)
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (4. Cild)
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (5. Cild)
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (6. Cild)
- Yirmi Yedinci Mektûb (Bir Kısım)
- İkinci Şuá‘ın Şerhi
- Yirmi Dördüncü Mektûb ve Şerhi
- Telvîhát-ı Tis’a Risâlesi Şerhi
-
Rumûzu’l-Kur’ân Külliyyâtı
- Rumûzu’l-Kur’ân (1-5)
- Mir’âtü'l-Cihâd
- İ‘câzu’l-Kur’ân
- Dokuzuncu Şuá‘ın Dokuz Álî Makámı
- Kitâbu’z-Zekât
- Rahmân Sûresi’nin Tefsîri
- Nüzûl-i Ísâ (as)
- Yirmi Beşinci Mektûb, Yâsîn Sûresi’nin Tefsîri (1. Cild)
- Yirmi Beşinci Mektûb, Yâsîn Sûresi’nin Tefsîri (2. Cild)
- Yirmi Beşinci Mektûb, Yâsîn Sûresi’nin Tefsîri (3. Cild)
- Külliyyât-ı Hulûsıyye
-
Muhtelif Eserler
Hem اُولٰٓئِكَ ma‘rife bir mübtedâdır. الْمُفْلِحُونَ haberdir ve o da ma‘rifedir. Mübtedâ ve haberin berâberce ma‘rife gelmesi, te’kîd ve hasrı ifâde eder.
Hem هُمْ zamîr-i fasl olup yine te’kîd ve hasrı ifâde eder.
İşte âyetin bu kısmı bir kaç te’kîdle ifâde eder ki, felâha erenler, kurtuluşa
erenler yalnız ve yalnız Hazret-i Muhammed (asm)’a îmân eden, ona ta‘zímde bulunan, ona yardım eden ve Kur’ân’a tâbi‘ olan kimselerdir, başkaları değildir.
* Yukarıdaki âyette Cenâb-ı Hak, Tevrât’ta ve dolayısıyla İncîl’de ağır hükümler bulunduğunu ve Nebiyy-i Ümmî olan Resûl-i Ekrem (asm)’ın şerîatının ise daha hafîf olduğunu, Kur’ân ve Sünnet-i Nebeviyyenin onların ağır yüklerini kaldırdığını bildirmektedir. Meselâ: Onlardan bir günâh sádır olduğunda, günâh işleyen uzvu kesmekle mükellef idiler. Hem bir elbise necis olduğunda, necâset dokunan kısmı keserlerdi. Ya‘nî, su ile temizlemek yoktu. Teyemmüm yoktu. Sâdece mescidlerde namâz kılabilirlerdi. Sahursuz oruç tutarlardı. Oruç tuttukları geceler hánımlarına mübâşeret edemezlerdi. Hatá ve unutmadan mes’ûldüler. Kebâir günâh işleyen kimse öldürülürdü ve bu şekilde tevbesi kabûl edilirdi. Adam öldürmede ve yaralamalarda Tevrât’ta mutlak kısas vardı, diyet yoktu. Hem tırnaklı hayvanların etleri ve koyun ve sığırların iç yağları harâmdı. Bir kısım kurban etleri yenilmezdi. Hem harblerde elde edilen ganîmetler kendilerine helâl değildi. Arâzí mahsúllerini bir sene alır, diğer sene tamâmen tasadduk ederlerdi. Kardeşi hánımıyla ebediyyen evlenilmezdi. Daha bunlar gibi bir çok ağır hükümler ve bendler vardı. Hz. Ísâ (as) bunlardan ba‘zılarını kaldırdı ise de yine de Tevrât’ın bir çok ağır hükmü onun şerîatında da geçerli idi. Nitekim, aşağıdaki âyet-i kerîme bunu ifâde etmektedir.
وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ
وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَ