Yirmi Dokuzuncu Söz ve Şerhi
Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî
-
Keşfü’l-Envâr Külliyyâtı
- Tesettür Risalesi'nin Şerhi
- Yirmi Altıncı Söz'ün Zeyli ve Hàtimesi'nin Şerhi ile Beşinci Mektûb'un Şerhi
- On Birinci Söz'ün Şerhi
- Dokuzuncu Söz'ün Şerhi
- Ene Risâlesi'nin Şerhi
- İkinci İşâret’in Şerhi
- Kader Risâlesi Şerhi (Genişletilmiş Yeni Baskı)
- Yirmi Üçüncü Lem‘a, Tabîat Risâlesi’nin Şerhi
- On Dördüncü Lem‘a’nın İkinci Makámı’nın Şerhi
- Münâzarât'ın Şerhi
- Haşir Risâlesi’nin Şerhi
- Hüve Nüktesi ve Şerhi
- Yirmi Dokuzuncu Söz ve Şerhi
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (1. Cild)
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (2. Cild)
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (3. Cild)
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (4. Cild)
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (5. Cild)
- Arabî İşârâtü’l-İ‘câz Meâl ve Şerhi (6. Cild)
- Yirmi Yedinci Mektûb (Bir Kısım)
- İkinci Şuá‘ın Şerhi
- Yirmi Dördüncü Mektûb ve Şerhi
- Telvîhát-ı Tis’a Risâlesi Şerhi
-
Rumûzu’l-Kur’ân Külliyyâtı
- Rumûzu’l-Kur’ân (1-5)
- Mir’âtü'l-Cihâd
- İ‘câzu’l-Kur’ân
- Dokuzuncu Şuá‘ın Dokuz Álî Makámı
- Kitâbu’z-Zekât
- Rahmân Sûresi’nin Tefsîri
- Nüzûl-i Ísâ (as)
- Yirmi Beşinci Mektûb, Yâsîn Sûresi’nin Tefsîri (1. Cild)
- Yirmi Beşinci Mektûb, Yâsîn Sûresi’nin Tefsîri (2. Cild)
- Yirmi Beşinci Mektûb, Yâsîn Sûresi’nin Tefsîri (3. Cild)
- Külliyyât-ı Hulûsıyye
-
Muhtelif Eserler
سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ
“Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğunu unutur ve her
hâmile kadın çocuğunu düşürür ve insânları
sarhóş bir hâlde görürsün. Hâlbuki, onlar sarhóş değillerdir. Lâkin, Elláh’ın azâbı çok şiddetlidir.”
Âyet-i kerîmede geçen, يَوْمَ تَرَوْنَهَا “Onu göreceğiniz gün” ifâdesi beyân ediyor ki, bütün insânlar Kıyâmet’in kopuşunu görüp seyreder. Zîrâ, âyet-i kerîme,يَا اَيُّهَا النَّاسُ ta‘bîriyle bütün insânlara hıtáb etmektedir. Ancak, Kıyâmet’in dehşetini, o zamânda yaşayan kâfirler maddeten, ölmüş olanlar da rûhen seyrederler. Başta peygamberler (as) olmak üzere ehl-i îmân da seyreder. Müellif (ra), bu konuyu şöyle îzáh etmektedir:
“Kıyâmet kopmasına yakın tekrâr bir dînsizlik cereyânı başgösterir, galebe eder ve ‘El-hükmü
li’l-ekser’ káidesince, yeryüzünde ‘Elláh Elláh’ diyecek kalmayacak,
ya‘nî ehemmiyyetli bir cemâat, küre-i Arz’da mühim bir mevkıe sáhib olacak bir súrette ‘Elláh Elláh’
denilmeyecek demektir. Yoksa, ekalliyette kalan veyâhúd mağlûb düşen ehl-i hak, Kıyâmet’e kadar bâkí kalacak; yalnız, Kıyâmet’in kopacağı ânında, Kıyâmet’in dehşetlerini görmemek için, bir eser-i rahmet olarak, ehl-i îmânın rûhları daha evvel kabzedilecek, Kıyâmet kâfirlerin başına kopacaktır.”
“Beşinci suâlinizin meâli: Kıyâmet’in
hâdisâtından ervâh-ı
bâkıyye müteessir olacaklar mı?
“Elcevâb: Derecâtlarına göre müteessir olacaklar. Melâikelerin tecelliyyât-ı kahriyyede kendilerine göre müteessir oldukları gibi müteessir olurlar. Nasıl ki, bir insân, sıcak bir yerde iken, háricde kar ve tipi içinde titreyenleri görse, akıl ve vicdân i‘tibâriyle müteessir olur. Öyle de: Zî-şuúr olan ervâh-ı bâkıyye kâinâtla alâkadâr oldukları için, kâinâtın hâdisât-ı azímesinden derecelerine göre müteessir olmalarını; ehl-i azâb ise elemkârâne, ehl-i saádet ise hayretkârâne, istiğrâbkârâne, belki bir cihette istibşârkârâne teessürâtları bulunmasını, işârât-ı Kur’âniyye gösteriyor.