Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin telif ettiği Risale-i Nur Külliyyatının sıralamadaki ilk kitabı olan “Sözler”in ilk sekiz bölümü, sekiz ayrı hikâye ile başlıyor. Bilhassa müellif-i muhterem tarafından “Küçük Sözler” adıyla kitaplaştırılan her sekiz sözün başlangıcında, birer “temsîlî hikâyecik” yer alıyor.

Temsîlî hikâyeciklerden önce, asıl vermek isteği temel fikir konusunda kısa bir bilgilendirme yapan Üstâd Bediüzzaman Hazretleri, temsîlî hikâyeyi anlattıktan sonra, hikâyedeki bütün unsurların gerçek hayatta neleri temsil ettiğini tek tek izah ediyor. Bazan da hikâyenin ana elemanlarını gerçeğe tatbik ettikten sonra teferruat kısmının tatbikini okuyucuya havale ediyor. “Mühimlerini ben söyleyeceğim. İncelerini sen istihrâc et” diyerek okuyanın zihnini de ortak çalışmaya davet ediyor.

Risale-i Nur Külliyyatının muhtelif yerlerinde temsîlî hikâye veya benzer metodu neden kullandığını anlatan Üstâd Hazretleri, “Onuncu Söz, Haşir Bahsi”nin hemen ilk sayfasında şöyle diyor:

“Şu risalelerde teşbîh ve temsîlleri, hikâyeler suretinde yazdığımın sebebi; hem teshîl, hem hakáik-i İslâmiyye ne kadar mâkúl, mütenâsib, muhkem, mütesânid olduğunu göstermektir. Hikâyelerin mânâları, sonlarındaki hakikatlerdir. Kinâiyyât kabîlinden yalnız onlara delâlet ederler. Demek, hayâlî hikâyeler değil, doğru hakikatlerdir.”

Müellifin ihtiyarı haricinde açılan yol

Basit birer hikâye yazmayıp hakikati, herkesin anlayabileceği bir şekilde gösterebilmek için temsîlât yolunu kullanan Said Nursî, bu yolun kendi ihtiyarı haricinde açıldığını da şöyle beyân ediyor:

“Felillahilhamd sırr-ı temsil dûrbîniyle, en uzak hakikatlar gayet yakın gösterildi. Hem sırr-ı temsil cihetü’l-vahdetiyle, en dağınık mes'eleler toplattırıldı. Hem sırr-ı temsil merdiveniyle, en yüksek hakaike kolaylıkla yetiştirildi. Hem sırr-ı temsil penceresiyle; hakaik-i gaybiyeye, esâsât-ı İslâmiyeye şuhûda yakın bir yakîn-i imaniye hasıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, hattâ nefs ve heva teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbur oldu.

Elhasıl: Yazılarımda ne kadar güzellik ve tesir bulunsa, ancak temsilât-ı Kur'aniyenin lemaatındandır. Benim hissem; yalnız şiddet-i ihtiyacımla talebdir ve gayet aczimle tazarruumdur. Derd benimdir, devâ Kur'ân’ındır.” (Mektûbât, Yirmi Sekizinci Mektûb, Yedinci Risale Olan Yedinci Mes’ele, Mahrem Bir Suâle Cevaptır.)

Velâyet tarikıyla yapılan keşfiyât

Risale-i Nur eserlerinin şerh ve izahını yapan Molla Muhammed el-Kersî de Risale-i Nur’da geçen temsil ve teşbihlerin mahiyetini şöyle açıklığa kavuşturuyor:

“Risâle-i Nûr’da geçen teşbîh ve temsîller, Müellif (ra)’ın velâyet tarîkıyle keşfiyyâtından ibârettir. Müellif (ra), asfiyâ makámında bulunması hasebiyle, daha sonra o keşfiyyâtın hakíkatını, Kur’ân ve Sünnet’e göre ilmen îzáh ve isbât etmiştir. Zîrâ asfiyâ, keşfen gördüğünü ilmen isbât edebilen muhakkik álimlere denir.

Evet, Müellif (ra),  eserlerinde zikrettiği bu teşbîh ve temsîlleri, álem-i misâlde hikâyeler súretinde görmüş, daha sonra Alîm ve Hakîm olan Elláh (cc), o teşbîh ve temsîllerin hakíkatlerini O’na ilhâmen bildirmiş; O da bu hakíkatleri ilmen îzáh ve isbât etmiştir.” (Yirmi İkinci Söz’ün Şerhi, s. 23)

İletişim Formu

Giriş Yap

Giriş Yapın ve Hesabınızı Yönetin

Bir Hesabınız Yok mu? Üye Ol